Gazeteler, bizim gözümüz kulağımızdır fakat, çağımızda bilgi kirliliğinin ulaştığı noktayı da gözönüne alarak yazılan her şeye de inanmayalım diyorum. Konumuzu direk ilgilendiren bir yalan haberden yola çıkmak isterim. Adamın biri gazeteci arkadaşına telefon açmış ve demiş ki, "THY'nin Diyarbakır uçağında Aynur Doğan'ın Kürtçe şarkısı çalındı". Siz , siz olun inanmayın. Çünkü, bana göre bu kesin yanlış ve yalan bir haberdir. Birincisi, THY'nin uçaklarında şarkı türkü çalınması söz konusu değildir.
Enstrümantal, yani sözsüz müzik çalındığını biliyorum. Ama söz içeren şarkı veya türkü çalınmadığını biliyorum. İkincisi, THY böyle bir durumda Türkçe veya İngilizce dışında başka bir dil kullanmaz, hele hele Kürtçe hiç kullanmaz. Hani bir söz vardır ya, "Şuy-u vukuundan beter" diye. Yani dedikodusu gerçekleşmesinden kötü diye. Bana göre kötü bir dedikodu bu. Bunun konuşulmasını bile kabullenemiyorum. Neden derseniz onu da anlatacağım.
Gelelim asıl konumuza ve doğru olan habere. Bu habere göre Demokratik Toplum Partisi, Siirt Milletvekili Osman Özçelik, uçaklarda Kürtçe anons yapılmasını istemiş. İster istemesine ama, bunu kim nasıl yapar orası önemli. Bu arkadaş popülist bir yaklaşım tarzı sergileyerek, seçmenine veya tabanına şirin görünmek istemiş. Bir milletvekili için bu normal bir tavırdır. Dilin kemiği yok derler, iste isteyebildiğin kadar. Ama mantıklı ve makul şeyler istemek lazım. Bu ülkenin toprakları üzerinde farklı milliyetlerden insanlar yaşamaktadır. Bunların da hakları arasında kendi dilleri ile ilgili talepleri olabilir. Adına "Demokratik açılım" denen bir takım gelişmeleri birlikte izliyoruz. Elbette, ülkemizin üniter yapısını bozmayan haklı taleplere anlayış gösterebiliriz. Bu ülkenin bölünmesine veya halkın birbirine düşman olmasına yönelik tavır ve girişimlere sıcak bakamayız. Şu anda bu ülkede devlet televizyonlarında Kürtçe yayın yapılmaktadır. Buna itiraz eden yok. Kaldı ki, yakında özel televizyonlara da bu hak tanınacaktır. Eğer Kürtçe müzik dinlemek istiyorsanaz istediğiniz dükkanden gidip istediğiniz müzik kasedini alıp dinleyebilirsiniz. Buna da kimsenin bir şey dediği yok. Fakat bazı şeyler var ki bunlar olmaz. Olması da mümkün değil. Örneğin, bir hastaneye girdiğinizde her tarafta yazılar vardır. Bu yazılar genelde Türkçe, bazende tıbbı terimler nedeniyle İngilizce olabilir. Bu yazılara bir de Kürtçe eklensin derseniz buna hayır derler. Çünkü, bugün Kürtler için istenen yarın başkaları için de istenebilir. Bizim topraklarımız üzerinde 40'a yakın etnik kimlik var. O zaman bizim devletimiz Birleşmiş Milletler gibi her dile izin veren bir kurum haline dönüşür. Kürtçe ilgili taleplerin hepsine cevap vermemiz , bu dili konuşan veya yazanları mutlu edebilir. Fakat bu ülkede Kürt olduğu halde Kürtçe bilmeyen veya bilmek de istemeyen insanlar da vardır. Yani bu bir ihtiyaç değildir. Sadece birilerini tatmin etmek için böyle bir işe girişmek ortalığı birbirine katmaktan başka bir şey olmaz.
Gelelim uçaklardaki duruma. Uçaklarda anonslar uçuş emniyeti ve diğer bazı gerekli bilgilerden oluşur. Bunun dışında başka konulurda anons yapılması çoğu kez söz konusu değildir. Kabin görevlileri, yolcuların tamamı kabine alındıktan ve yerlerine oturduktan sonra onlara uçuşla ilgili bazı bilgiler verirler. Uçuş emniyetini ve can güvenliğini tehlikeye sokan davranışlar anlatılır. Örneğin, uçağın denize düşmesi halinde can yeleklerinin nasıl kullanılacağını, hem Türkçe, hem de İngilizce sözlerle ve aynı anda göstererek anlatırlar. Bunun ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü, hayatta kalmak bu hareketleri iyi takip etmekten ve söylenenleri iyi dinlemekten geçer.
Birincisi, bu ülkenin resmi dili Türkçe'dir. Henüz Anayasa'ya başka bir dil daha vardır diye ibare eklenmemiştir. O halde uçaklarda konuşulması gereken ilk dil Türkçe'dir. Bir de bütün dünyada havacılık dili olarak bilinen İngilizce vardır. Bunların dışında başka bir dilin bizim ülkemizdeki ulaşım araçlarında kullanılmasını istemek abesle yatıp kalkmaktır. Bu konuda en iyi örnek Amerika olsa gerek. Orada da hergün milyonlarca insan, yüzlerce seferde uçaklarla seyahat etmektedir. Uçaklara onlarca ayrı milliyetten insan binmektedir. Hiç kimse çıkıpta benim dilim Fince'dir, uçakta Fince anons yapın deme hakkına sahip değildir. Eğer böyle bir şey olabilseydi, sanıyorum uçaktaki kabin görevlileri yolculuk bitimine kadar bütün dillerde anons yapmak zorunda kalacaklardı. Çünkü, Eskimolar da kendi dillerini duymak isteyebilir. Ama öyle değil bu iş. Modern çağ etnisiteye saygı duyar. İnsanların kültürlerini geliştirmelerine katkıda bulunmayı da ister. Ama havacılık gibi disiplin ve ciddiyet isteyen bir konuda böyle bir lüks hiç kimsenin tekeline verilemez.
Konuyla ilgili olarak kendisine soru sorulan Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, en güzel ve en mantıklı cevabı vererek, böyle bir şey olamaz demiştir. Ağzınıza sağlık sayın bakanımız. Son sözü söyleyip, böyle bir polemiğe mahal vermediğiniz için, çağın ve sektörün kurallarına saygı duyduğunuz için ben de size bir kez daha saygı duydum. Devlet adamlığı ve devlet ciddiyeti bu olsa gerek. Uniter yapıya atıfta bulunan sayın bakanın bu kapıyı kapatması yararlı olmuştur. Bunun tartışılması bile sektöre zarar verir.
Kültürel haklar isterken ölçüyü kaçırmadan, işi sulandırmadan hareket etmek lazım diye düşünüyorum. Ben, Kürtçe kanal olan TRT Şeş'i ara sıra açıp müzik dinliyorum, tıpkı başka dillerde dinlediğim gibi. Ama uçaktaki anonsu kendi ana dilim ve uluslararası dil dışında dinlemek zorunda değilim.