Küresel ekonomik krizin ardından önde gelen merkez bankalarının tahvil alımları ile büyüklüğü 50,1 trilyon dolara ulaşan tahvil piyasasında, faizlerdeki yükseliş yatırımcıları "huzursuz" ediyor.
ABD'de mortgage piyasasının aşırı ısınmasının ardından 2008'de 158 yıllık aracı kurum Lehman Brothers'ın batması ile başlayan kriz, önde gelen merkez bankalarının alışılmadık politikaları devreye almasına neden oldu.
Söz konusu krizin etkilerini bertaraf etmek için ABD Merkez Bankası (Fed), Japonya Merkez Bankası (BoJ) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) gibi küresel ekonomiye yön veren merkez bankalarının tahvil alımı yoluna gitmesi, bu piyasanın yatırımcı kararları üzerindeki etkisinin artmasını beraberinde getirdi.
O zamandan bu yana tahvil piyasasının büyüklüğü 25,6 trilyon dolar seviyelerinden bugün 50,1 trilyon dolara yükseldi. Ekonomilerindeki iyileşme paralelinde merkez bankalarının da para politikalarında normalleşmeye başlaması ile tahvil faizlerindeki volatilite arttı.
Tüm dünyadaki faiz oranlarını etkileyen bir gösterge niteliği taşıyan ABD 10 yıllık tahvilleri, yüzde 1,3222 ile tarihi dip seviyeyi gördüğü Temmuz 2016'dan bu yana yükselişe geçerek yüzde 2,8850 ile 8 Şubat'ta 4 yılın zirvesini gördü.
Bu yükseliş diğer gelişmiş ülkelerin tahvil faizlerinde de gözlenirken, söz konusu süreçte Almanya 10 yıllık tahvil faizleri yüzde eksi 0,20 seviyelerinden yüzde 0,7730'a kadar çıktı.
Türkiye'de ise 10 yıllık tahvil faizleri, Temmuz 2016'da bulunduğu yüzde 9 seviyelerinden yükselişe geçerek yüzde 13,22 ile çift haneli seviyeleri gördü.
Tahvil faizleri neden yükseliyor?
İktisadi teoride, tahvil faizlerindeki yükselişe yol açan faktörler arasında; enflasyon ve işsizlik beklentilerinin yükselmesi, bütçe ve cari işlemler dengesinin bozulması, ekonomik büyüme beklentilerinin zayıflaması, ülkeye ilişkin ekonomik veya siyasi risk algısının artması yer alıyor. Jeopolitik riskler, enflasyon ve dolar kurunun arttığı bir ortamda tahvil faizlerinde yükseliş görülmesi normal karşılanıyor.
Dolar endeksinin geçen yılın ocak ayından bu yana düşüş trendinde bulunduğu göz önüne alındığında, gelişmiş ülkelerin para politikalarında normalleşmeye başlaması sonrası enflasyon beklentilerinin artmasının tahvil faizlerindeki son yükselişte daha etkili olduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan, gündemden düşmeyen jeopolitik risklerdeki artış, ABD Başkanı Donald Trump'ın dış politika yaklaşımı ve özellikle Çin ile ilişkilerde sorunlu bir tablo ortaya konulması, tahvil piyasasına negatif yansıyor.
Yükseliş piyasaya nasıl yansıyor?
Tahvil faizlerindeki artış karşısında zarar eden yatırımcının risk algısı yükselirken, bu durum tahvil piyasasında çıkış dalgasının yaşanabileceği endişelerini gündeme getiriyor.
Son dönemde gelişmiş ülke tahvil faizlerindeki yükselişin gelişmekte olan ülke piyasalarına da taşınması bu ülkelere yönelik endişeleri artırıyor. Büyüklüğü 50,1 trilyon dolar olan tahvil piyasasındaki çıkışların birbirini tetiklemesi durumunda yatırımcıların ciddi zarar edeceği belirtiliyor. Bu nedenle fonlama maliyetlerindeki artış ciddi bir risk olarak gündemde kalmaya devam ediyor.
Son bir yıllık sürece bakıldığında, ABD ve Almanya'ya paralel olarak Çin, Brezilya ve Güney Kore gibi gelişmekte olan ülkelerin 10 yıllık tahvil faizlerindeki artış da dikkati çekiyor. Çin'in 10 yıllık tahvil faizleri yüzde 3,222 seviyelerinden yüzde 3,983'e kadar çıktı.
Söz konusu dönemde 10 yıllık tahvil faizleri, Brezilya'da yüzde 4,217 seviyelerinden yüzde 5,147'ye, Güney Kore'de ise yüzde 2,109 seviyelerinden yüzde 2,799'a kadar yükseldi.
Beklentiler ne yönde?
Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Stratejisti Orkun Gödek, Fed'in, para politikalarında normalleşmeye gittiği süreçte atılan politika adımlarının aksine uzun bir süre alım yönlü baskılanan ABD ve küresel tahvil faizlerinde yeniden risklerin yukarı yönde geliştiğini söyledi.
Kasım 2016 sonrasında oluşan ve genele yayılan hisse senedi rallisi, şirketlere dair gelecek beklentileri ve senkronize boyuta ulaşan global büyüme performansının normalleşme süreci içerisindeki risklerin göz ardı edilmesine imkan tanıdığına dikkati çeken Gödek, şunları kaydetti:
"Aralık ayının ikinci yarısından bu yana uzun yönde aşırı birikim gösteren 10 yıllık ABD tahvili pozisyonlarının çözülmeye başlaması durumu, özellikle yılın ilk yarısında ABD'de enflasyonun baz etkisi kaynaklı toparlanacağı düşüncesiyle hız kazandı. Son günlerin hareketliliğinde ise 3 başlığın öne çıktığını düşünüyorum; pahalı euro temasının Avrupa başta olmak üzere hisse senedi endekslerini baskılaması, S&P 500 endeksinde gelecek 12 ay için beklenen temettü getirisinin kısa vadeli tahvil faizlerinin gerisine düşmesi ve cuma günü açıklanan saatlik ücretlerin yukarı yönde sürpriz yapması... Faizlerdeki hareketliliğin özellikle ABD'de gecikmeli bir tepki olduğunu düşündüğümden oynaklığın artışı ile yükselişin eş zamanlı olmasını doğal karşılıyorum"
Gödek, ABD 10 yıllık tahvil faizinde 2007'nin ikinci yarısında başlayan düşüş trendinin kırıldığını teyit için yüzde 2,86 seviyesini önemsediğini, yüksek seyrin yıl içerisinde korunmasını beklediğini söyledi.