Merkezi Moskova'da bulunan RusEnergy danışmanlık şirketinin ortağı ve enerji analisti Mikhail Krutikhin, Başbakan Merkel'e yakınlığıyla bilinen Avrupa Halk Partisi'nin (EPP) lideri Manfred Weber'in Kuzey Akım-2 projesine ilişkin Avrupa Komisyonu'na yazdığı protesto mektubuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Weber'in yaklaşımının, Alman hükümeti ya da Kuzey Akım-2 projesine ortak Alman şirketlerinin kararlılığını olumsuz etkilemeyeceğini ifade eden Krutikhin, "Proje katılımcıları, daha çok başarılı olmakla ilgileniyorlar. Projeyi uygulayacak konsorsiyumda yer alan Batılı şirketler, kendilerine garanti edilmiş geri ödemeler ve uzun vadeli kar getirecek taşıma ücretini daha çok düşüneceklerdir." diye konuştu.
Krutikhin, Avrupalıların Gazprom'dan bu projeyle yeni bir fiyat beklediklerinin altını çizerek, "Merkel hükümetinin projeye ilgisinin temelinde yeni bir fiyatlandırma mekanizması bulunuyor. Öte yandan, projeye karşı çıkan ülkelerin Ukrayna'yı düşünmek gibi duygusal yaklaşımların dışında mantıklı sebepler öne sürmeleri lazım." ifadelerini kullandı.
Weber'in mektubunda yer alan, "Baltıklar üzerinden daha fazla doğalgaz almak yerine Türkiye üzerinden İran ve Irak doğalgazı satın alınabilir" önerisine ilişkin de Krutikhin, "Kuzey Akım - 2 projesi, Avrupa'nın Türkiye üzerinden doğalgaz ithal etme planlarını ve geliştirilecek diğer projeleri etkilemeyecek. Gazprom, Baltık Denizi üzerinden bir boru hattı inşa etse bile bu Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden Türkiye, Yunanistan, İtalya ve Balkanlara gelen gazın yerini de doldurmayacak. Zaten bu yüzden Rusya Devlet Başkanı Putin, 2014'te bir talimat vererek Ukrayna'yla 2019'da sona erecek transit anlaşmasının uzatılmasını istedi. Doğu Avrupa'da Gazprom hala bölge ülkelerinin kaynaklarını çeşitlendirme konusundaki kararlılıklarının önüne geçebilmiş de değil." değerlendirmesinde bulundu.
Avrupa alternatif gaz ithalatı arayışında
Oxford Enerji Enstitüsü Gaz Araştırma Bölümü Başkanı Prof. Jonathan Stern de "Ortada satışa çıkan bir doğalgaz olmadığı sürece, politikacıların Avrupa Komisyonu'na bir şeyler yapması yönündeki çağrılarını anlamlı bulmuyorum." dedi.
Stern, Avrupa'nın çeşitli kaynaklardan, özellikle İran ve Irak'tan, gaz ihracı konusunda uzun zamandır projeler geliştirmeye çalıştığını hatırlatarak, "İran'a uygulanan yaptırımların kaldırılması bu konuda yardımcı olacaktır." ifadesini kullandı.
Türkiye'nin de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nden doğalgaz almak için adımlar attığını anımsatan Stern, sözlerini şöyle sürdürdü; "Şu anda anladığımız kadarıyla 2019'da oradan doğalgaz transferi başlayabilir ama bu konuda kimse kesin konuşamıyor. Her halükarda bu doğalgaz Türkiye dışında, Avrupa'da hiçbir ülkeye gönderilmeyecek. İran doğalgazının da yine aynı şekilde Avrupa'dan ziyade Türkiye, Pakistan, Irak ve Umman gibi ülkelere gideceğini biliyoruz."
Kuzey Akım-2'ye Almanlardan tam destek
Rusya'nın Kuzey Akım-2 Doğalgaz Boru Hattı Projesi, Avrupa Birliği (AB) içerisindeki tüm itirazlara rağmen özellikle Almanya'nın desteğiyle ilerleyişini sürdürüyor. Rusya'dan Almanya'ya Baltık Denizi altından toplam 55 milyar metreküp kapasiteli iki ayrı deniz boru hattını kapsayan Kuzey Akım-2 projesi için resmi anlaşma, Rus enerji şirketi Gazprom, Alman enerji şirketleri E.ON ve BASF ile merkezi Avusturya'da bulunan enerji şirketi OMV arasında Eylül 2015'te imzalanmıştı.
Ancak Polonya, Slovakya ve Ukrayna gibi Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'nın Avrupa'ya gönderdiği doğalgazı mevcut boru hatlarından göndermesi nedeniyle aldıkları yıllık yaklaşık 3 milyar dolarlık transit ücretini kaybetmek istemiyor ve projeye itiraz ediyor.
Ayrıca Almanya, Kuzey Akım-2 projesinin sürdürülmesi adına Gazprom'un Avrupa'daki tekel konumunu dikkate almamak ve konu kendi enerji güvenliği olduğunda çifte standart uygulamak konusunda eleştiriliyor.
Avrupa Parlamentosunun en büyük siyasi grubu EPP'nin lideri Weber, geçen günlerde Almanya Ekonomi ve Enerji Bakanı Sigmar Gabriel ve Avrupa Birliği Enerji ve İklim Komiseri Miguel Arias Canete'ye mektup yazmıştı.
Weber, mektubunda, Kuzey Akım-2 projesinin Avrupa'nın enerji güvenliği politikasıyla ters düşerek Rus Gazprom'a bağımlılığı artıracağını ve Avrupa'nın Orta ve Doğu Avrupa'yı Ukrayna da dahil olmak üzere gaz tedariki konusunda zararlı sonuçlara sürükleyeceğini öne sürmüştü.