ABD'nin en büyük finans kuruluşlarından Lehman Brothers'ın 15 Eylül 2008'de iflas etmesiyle derinleşen küresel finansal krizin üzerinden tam 10 yıl geçti.
Küresel piyasalardan trilyonlarca doları silen, dünya genelinde milyonlarca kişinin evsiz ve işsiz kalmasına neden olan kriz, belki de açtığı yaralar henüz tam olarak sarılamadığı için hala sık sık gündeme geliyor.
Uluslararası ekonomistler, son 70 yılın en büyük krizinin nedenlerinin ve sonuçlarının iyi anlaşılmasının benzerlerinin yeniden yaşanmaması için önem taşıdığını vurguluyor.
Kriz nasıl başladı?
Amerikalı finans şirketlerinin ödeyemeyecek durumdaki müşterilerine konut kredisi vermesiyle başlayan süreç, en basit şekilde "ABD konut sektöründe riskli finansal uygulamalar nedeniyle oluşan devasa balonun patlaması" olarak özetlenebilir.
Konut fiyatlarının ciddi derecede yükselmesine neden olan söz konusu balonun oluşmasında, bankaları düşük gelirli ailelere konut kredisi vermeye teşvik eden ABD yasaları önemli rol oynadı.
ABD Başkanı George W. Bush, 2003 yılında Amerikan Rüyası Peşinat Yasası'nı imzalayarak, ev sahibi olmak istediği halde peşinat ödeyemeyecek durumda olan düşük gelirli ailelere 10 bin dolara kadar finansal yardım yapılmasını sağladı.
Buna ilaveten, konut piyasasını güçlendirmek için kurulan devlet destekli Fannie Mae ve Freddie Mac'e verdikleri konut kredilerinin önemli bir bölümünü düşük gelirli ailelere ayırması direktifi verildi.
Özel bankalar da Washington'ın yaktığı yeşil ışıkla ev sahiplenme arzusundaki hemen her müşteriye finansal şartlarına bakılmaksızın konut kredisi vermesi, ülkede konut talebinin ve fiyatların hızla yükselmesine neden oldu.
Ayrıca, bankaların mortgage kredilerinden doğan alacakları, yoğun şekilde menkul kıymetleştirilmeye ve bu kredilere bağlı olarak yüksek tutarlarda riskli finansal enstrümanlar ihraç edilmeye başlandı.
Tehlikeli sürecin gelişmesine 2000'li yılların başında düşük seyreden faiz hadleri de uygun finansal şartları yaratarak katkı sağlamıştı. Buna karşın, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) faiz oranlarını, 2004 yılından itibaren kademeli olarak artırmaya başlaması konut sektörünün 2006 yılından itibaren bozulmasına neden oldu.
Ülkede artan faizler, konut kredisi faizlerini yukarı çekerken, ev fiyatları düşen talep nedeniyle hızla gerilemeye başladı. Bu gelişme, birçok Amerikalının birkaç sene önce yüksek fiyatlardan aldıkları evleri değerinin banka kredisinin altına gerilemesine neden olurken, bu durum hızla yayılan temerrüt ve icra dalgasını başlattı.
Küçük bankalar battı, büyükler hükümet tarafından kurtarıldı
Amerikalı bankalar ve sigorta şirketleri, şuursuzca verilen mortgage kredilerinin geri alamaması ve bu kredilere dayalı menkul kıymetlerin değerler çöp haline gelmesiyle zor duruma düşerken, 2008-2012 arasında yaklaşık 500 banka kepenk kapattı.
Fannie Mae ve Freddie Mac ise kamulaştırılarak ABD federal hükümetinin kontrolüne alındı. Hazine, zararlarını karşılayabilmeleri için bu iki şirkete toplamda 187 milyar dolar finansman sağlamak zorunda kaldı.
ABD'nin en büyük finans şirketleri arasında yer alan Lehman Brothers da hisselerinde yaşanan büyük değer kaybı nedeniyle 15 Eylül 2008 iflasını açıkladı. Bu tarih ekonomi literatürüne küresel finansal krizin bir nevi doğum günü olarak geçti.
Lehman Brothers’ın iflasıyla derinleşen kriz, ABD yönetimini harekete geçirdi. George W. Bush yönetimindeki federal hükümet, konut piyasasına dayalı riskli menkul kıymetleri sigortalayan American Insurance Group’u (AIG) “batmasına izin verilemeyecek kadar büyük” olduğu gerekçesiyle kurtarma kararı aldı.
Bu çerçevede hazırlanan "Sorunlu Varlıkları Rahatlatma Programı" (TARP) adlı yasa, 3 Ekim 2008'de yürürlüğe sokularak hükümetin zor durumdaki bankalara ve şirketlere 700 milyar dolarlık destek sağlaması sağlandı.
Bu çerçevede, kamu yardımı alan şirketler arasında AIG, Bank of America, Citigroup, JP Morgan Chase, Amecian Express Wells Fargo, Goldman Sachs, Morgan Stanley, PNC, Capital One, State Street ve Discover gibi finans şirketlerinin yanı sıra General Motors, Chrysler ve Ford gibi otomotiv devleri de yer aldı.
Yaklaşık 10 milyon Amerikalının evini, 9 milyon Amerikalının ise işini kaybetmesine neden krizin ana aktörlerine ceza yerine yardım verilmesi ülkede büyük tepki uyandırdı.
Dodd- Frank Wall Street Reformu ve Tüketici Koruma Yasası
ABD yönetimi, derin bir resesyona yol açan kriz sonrasında açılan yaraları sarmak için ekonomik canlandırma paketine ve yasal düzenlemelere başvurdu.
Başkanlık koltuğunu Bush’tan devralan 44. ABD Başkanı Barack Obama, Demokrat Kongre üyeleri Chris Dodd ve Barney Frank'in hazırladığı Dodd-Frank Wall Street Reformu ve Tüketici Koruma Yasası'nı 21 Temmuz 2010'da imzalayarak hayata geçirdi.
ABD ekonomisi için sistematik öneme sahip bankaların Amerikan vergi mükelleflerinin parasıyla kurtarılmaları ve tüketicilerin riskli finansal uygulamalarla suiistimal edilmesinin önüne geçilmesi için "Dodd-Frank Bankacılık Reformu" çerçevesinde yürürlüğe giren düzenlemeler çerçevesinde finansal kuruluşlar daha yakın denetime alındı.
Fed sermayesi 50 milyar dolar ve üstündeki büyük bankaları her yıl stres testine tabi tutmaya başladı. Hala uygulanan stres testi, bankaların küresel finansal krizden yola çıkarak belirlenen “ağır durgunluk şartları”nda dahi faaliyetlerini sorunsuz şekilde sürdürüp sürdüremeyecekleri inceleniyor. Bu şartlar çerçevesinde işsizlik oranının yüzde 10'a ulaştığı, piyasaların büyük dalgalanma yaşadığı, konut fiyatlarının yüzde 25 ve borsanın yüzde 60 değer kaybettiği bir senaryo öngörülüyor.
Ayrıca, Volcker kuralı kapsamında bankaların müşterilerinin mevduatlarını kullanarak kendi çıkarları için ticari işlem yapmalarını yasaklayan ve hedge fonları gibi riskli yatırım araçlarını kullanmalarını sınırlandırdı.
Sermaye piyasası türev araçları, karmaşık piyasa işlemleri ve şirket yöneticilerinin ikramiyeleri ve kredi derecelendirme kuruşları hükümetin denetimine tabi tutulmaya başlandı.
800 milyar dolarlık canlandırma paketi
Obama yönetimi, ayrıca, dünya ekonomisini çöküşün eşiğine getiren 2008 finansal krizinin ardından ekonomiyi desteklemek için yaklaşık 800 milyar dolarlık canlandırma paketini hayata geçirdi.
Kongre’nin Şubat 2009’da onayladığı Amerika Toparlanma ve Yatırım Yasası, tüketimi artırmak için vergi yükünü azalttı, teşviklerini yükseltti, işsizlik maaşlarının süresini uzattı, altyapı, sağlık ve eğitim yatırımlarını yükseltti.
Ülkenin önde gelen ekonomistleri, canlandırma paketinin yaklaşık 2,5 milyon kişiye iş imkanı ürettiğini ve büyümeye yüzde 2,1-3,8 arasında katkıda bulunduğunu tahmin ediyor.
Fed faizleri indirdi, parasal genişlemeye başladı
Ben Bernanke liderliğindeki Fed de canlandırma programına piyasaya likidite pompalayarak destek vermeye çalıştı. Kriz öncesinde yüzde 5 civarında seyreden faiz oranını, Eylül 2007’de indirmeye başlayan banka, Aralık 2008’de sıfır faiz politikasına geçti.
Fed, krizin etkilerini azaltmak için faiz düşürmekle yetinmeyip tahvil alım programıyla parasal genişlemeye de başvurdu. Üç aşamalı parasal genişlemeyle 2008-2014 arasında piyasaya 3,5 trilyon dolar sürdü.
Dersler unutuldu mu?
ABD ve dünya ekonomilerinin krizin etkilerini atlatması hem uzun süre aldı, hem trilyonlarca dolara mal oldu. Buna karşın, küresel finansal krizin 10. yıl dönümünde krizden alınan dersler hala tartışılıyor.
Daha vahimi, ABD Başkanı Donald Trump yönetimince son dönemde atılan bazı adımlar, yeni bir krize yol açabilecekleri gerekçesiyle sert şekilde eleştiriliyor.
“Krizden çıkarılan derslerin çabuk unutulduğu” şeklinde özetlenebilecek bu eleştirilerin arkasında krizin tekrar etmemesi için sıkılaştırılan finansal regülasyonların gevşetilmeye başlanması yatıyor.
Başkanlık serüvenine Obama döneminde getirilen regülasyonların yüzde 75'inden fazlasını kaldırma taahhüdü ile başlayan ABD Başkanı Donald Trump, hâlihazırda kayda değer başarı sağladı.
Kongre’den mart ayında geçen ve Trump’ın imzasıyla yasalaşan yeni düzenleme, finansal kuruluşların sistematik risk grubunda yer almasına yönelik kriterleri değiştirdi.
Buna göre, toplam mal varlığı 250 milyar dolar ve üzerindeki bankalar sistematik risk grubunda yer alacak. Bu rakam, küresel finansal krizin ardından 2010’da yürürlüğe giren kanunlarda 50 milyar dolar olarak belirlenmişti.
Ayrıca, toplam mal varlığı 10 milyar dolardan düşük olan bankalara, öz sermaye ile yatırım yapılmasını yasaklayan kuralların ve raporlama yükümlülükleri kaldırıldı.
Daha 10 yıl önce finansal sistemdeki boşlukları riskli uygulamalarla suistimal eden bankaların gevşeyen regülasyonları aynı amaçla kullanıp kullanmayacağını ise zaman gösterecek.