Bildiğiniz gibi ben her hafta doğrudan havacılık yazıyorum. Bu kez havacılığı doğrudan etkileyen bir sektörle havacılığın ilişkisini masaya yatıracağım. Buna sebep ise hafta içinde bir gazetede yer alan bir haberin başlığıdır. Gazeteci arkadaşımız haberini elbette savunacak. Zaten benim onun haberine sözüm yok. Ben haberin başlığında geçen ölüm kelimesinden rahatsız oldum. Bu ülkede insanlar hala daha uçaktan korkarken böyle bir başlık olmasa iyi olurdu.
Ayrıca bu haber doğru olabilir, yanlış olabilir. Buna işi bilenler karar verebilir. Böyle bir haber doğal olarak bir şirketin ticari itibarına etki eder. Diyebilirsiniz ki, insan canı ticari itibardan önemsiz mi. Elbette değil. Asla değil.
Benim anlatmak istediğim şey gazetenin bu konuda attığı başlığın çok ürkütücü olduğudur. Medyanın havacılık haberlerine çok iştahla ve hevesle baktığını söyleyebilirim.
İşte bu yazının konusu; medyanın havacılık haberlerine bakış açısıdır. 20 yıl profesyonel olarak yaptığım bu meslek bana bazı şeyler öğretti. Örneğin, “Gazeteci kendi mesleği dışındaki tüm mesleklerden biraz bilendir“. Bu söz ne kadar doğru derseniz , hemen söylerim ki bu söz çok yanlıştır. Herkes, her şeyden biraz biliyorsa bu demektir ki o adam çok şey bilmiyordur.
Bütün iyi ve ilkeli gazetecileri tenzih ederek diyorum ki, bir gazeteci düşünün. Haberi bizzat yerinde takip eden değil, haberi yazan değil, haberle ilgili kişi ve kurumlarla karşı karşıya gelen hiç değil. Peki kim bu adam. Bu adam, bir editördür. Yani, havacılıkla ilgili bir haberi sayfaya koyan odur, başlığı ve spotları belirleyen odur, haberi okuyup mantık hatası, maddi hata, var mı yok mu belirleyen yine odur. Yani bir haber onun elinde şekillenir. Bir de eğer başlığı atmışsa ve bundan geri dönüş yapmak istemiyorsa haberi bu başlığa göre takla attıran, yani değiştiren bizzat bu kişidir. Her muhabirin havacılıktan anlamasını ve bu sektörü bilmesini beklemek saflık olur. Türkiye henüz o aşamaya gelmedi. Ama çok şükür ki artık havalimanı muhabiri denen bir kavram var ve bu mesleğin hakkını veren dürüst ve iyi muhabirler var. Ama gelin görün ki bu muhabirlerin iyi olması yetmiyor. Haberleri sayfaya koyan editörlerin ve müdüran takımının da dürüst ve bilgili olması gerekir.
Örneğin, bizim zamanımızda bir uçak kazası olurdu. Diyelim ki Tanzanya'da bir uçak düşerdi. Biz oturduğumuz yerden ofis boyluk yapan çocuğa bağırırdık “ Oğlum, arşive git uçak dosyasını getir“. Biraz sonra kocaman sarı bir zarf gelirdi. Çünkü o zaman bilgisayar ve internet diye bir şey yoktu. Zarfın içinden o zaman çoğunlukla siyah beyaz bir uçak resmi çıkardı. Flu olmayan, en güzel fotoğrafı kendi zevkimize göre seçer, üç sütuna 15 santim sayfanın göbeğine koyardık. Sonra ertesi gün gazeteyi okuyan bir duyarlı ve bilgili vatandaş bizi arardı. “Kardeşim ne biçim gazetecilik yapıyorsunuz. Bu uçak Tanzanya Havayolları'na ait. Siz oraya THY uçağını koymuşsunuz. “ . Hemen savunma mekanizmasını harekete geçirir ve şayet yerse “ Bir yanlışlık olmuş efendim Tanzanya Hava Yolları'nın kısaltması da THY olduğu için resimler karışmış“ gibi absürd bir cevapla adamı başımızdan savmaya çalışırdık. Bu dediklerim 10-15 yıl önce olurdu. Fakat bakıyorum, bu anlayış ve cahillik hala devam ediyor. Örneğin, havacılıkla ilgili olumlu veya olumsuz bir haber mı var, televizyonlarda hemen THY'nın uçaklarının filmi VTR olarak yayına giriyor. Yine aynı şekilde diyelim ki Patagonya'da uçak düşüyor, onlar Atatürk Havalimanı'nda kalkış ve iniş yapan uçakları getiriyorlar ekrana. Yani demek ki ortada bir bilgisizlik ve beceriksizilik var. Tabii internette var, ama onu kullanacak zeka herhalde yok. Bir girse o düşen uçağın resmini anında bulacak. Ama gerek görmüyor arkadaş...
Bakınız bizim ülkemizde onlarca il ve yüzlerce ilçe var. Bu yerleşim birimlerinin büyük bir çoğunluğunda profesyonel gazeteciler değil, amatör gazeteciler görev yapar. Örneğin bir çok kasabada kaymakamlar ilçenin adı geçsin diye mal müdürünü veya nüfus müdürünü Anadolu Ajansı veya TRT muhabirliğine atar ve tayin eder. Veya ilçenin en iyi fotoğraf çeken stüdyo sahibi veya emekli bir öğretmen her hangi bir gazetenin veya ajansın muhabiri olabilir. Ve bu gibi arkadaşlar bazen bütün gazete ve ajansların muhabiri de olurlar. . Size bu durumun yüzlerce örneğini sayabilirim. Diyelim ki, bir havayolu şirketinin uçağı küçük bir ilimizin havalanına inerken veya kalkarken bir durum meydana geldi. Bunu gözleriyle görmediği ve de konu hakkında bilgi sahibi olmadığı için duyduklarına göre bir haber yapar. Haberi bölge şefine geçer. O da alır İstanbul'daki amirine yollar. Bu arada haber ufak ve önemsiz bir haber iken, birden büyür ve İstanbul'a ulaştığında “ Faciadan dönüldü “ veya “Allah korudu “ dahası “Büyük panik“ veya “Korkulu dakikalar“ gibi klasikleşmiş ve hiç değişmeyen başlıklardan biri atılır. Sayfayı yapan adam eğer bu haberi böyle kullanmayı kafasına koymuşsa, takla attırma dediğimiz haberi çarpıtmayı gündeme getirir.
Sektörü bilen birileri bu haberleri okuduğu zaman kargaların bir yeriyle güldüğü gibi güler. Bilmeyenler ise “Vay be, bak neler olmuş“ diyerek havacılık konusunda ahkam kesmeye başlar. Bu gibi konuları her gazetede veya televizyonda haftada bir veya birkaç kez mutlaka görebiliriz. Her gazetede havacılık uzmanı olmadığına göre biz yanlış haberler okumaya devam edeceğiz demektir. Adliye muhabiri yanlış haber yazdığında ertesi gün hakimlerden ve savcılardan fırça yer. Polis muhbirleri de öyle. Bu nedenle haber kaynağından doğru gelir. Ama masa başında işin şekli değişir. Ama havacılıkla ilgili yanlış ve abartılı haber yazanlara fırça atacak bir merci yoktur. Zaten havacılık şirketlerinin yöneticileri hem böyle insanlar değildir, hem de bin türlü sıkıntının arasında bir de gazetecilerle uğraşmak istemezler. Ve bu yanlış, eksik ve hatalı haberler görsel ve yazılı medyada hep böylece yer alır ve bu iş böylece ne yazık ki sürüp gider.
Kendini ayrıcalıklı sanan, köşesinde asıp kesen bir gazetecilik anlayışı oldukça, ara sıra ve normal olarak her ülkede olan ufak tefek pist dışına çıkma veya kayma olaylarının ve de hava koşulları yüzünden meydana gelen gecikmeleri 8 sütuna manşet çeken gazetecilik hala daha geçerli oldukça bu sektör çok yara alır. Sektörün içinde olan ve her gün içiçe yaşayan gazetecilerin de haberleri biraz daha dikkatli ele alması doğru olur. Bilmen hangi ajanstan öyle geldi deyip, haberi aynen kullanmak iyi bir gazetecilik örneği değildir. Hani araştırmacı gazetecilik vardı, hani soruşturmacı gazetecilik vardı. Nerede onlar. Onları arıyorum...