Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, Karadeniz Teknik Üniversitesi Öğrenci Konseyi tarafından düzenlenen "Gelişen Türkiye'nin Yakın Ekonomi Tarihi" konulu söyleşide, İstiklal Marşı'nın kabulünün 96. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, "Bu vesileyle kahramanlık destanını millete armağan eden vatan şairimiz Mehmet Akif'i ve bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum ve onlara şükranlarımı iletiyorum." ifadesini kullandı.
Maliye Bakanlığında 1987-1988 yıllarında maliye müfettişi olarak çalıştığını dile getiren Canikli, "Çalışırken gelir idaresinin otomasyonu projesi kapsamında Almanlar tarafından finanse edilen bir proje yürütülüyordu. Projenin finansmanını da sağlayan Almanya'nın bir uluslararası dış yardım kuruluşu. Şimdi var mı bilmiyorum ama herhalde değişmiş bir başka isim altında yine aynı faaliyetleri devam ettiriyor." diye konuştu.
Canikli, bu tür kuruluşların aslında bu ülkelerin uluslararası hegemonik hedefleri çerçevesinde faaliyette bulunan ve dış yardımları tırnak içerisinde bu amaçla yöneten, organize eden kuruluşlar olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Bize de yine bu proje çerçevesinde Alman uzmanlar Maliye Bakanlığının yönetim kademesinde ve denetim kademesinde bulunan kadrolarına Gelir İdaresi otomasyonu projesi çerçevesinde yani bilgisayara geçilmesi projesi çerçevesinde eğitim veriyorlar. Bu proje finansmanını da Almanya sağlıyor. Normalde projeye bakıldığında genel olarak çıplak gözle Almanya'nın Türkiye'ye bir katkısı, desteği gibi gözüküyor. Bu amaçla gelir idaresi modernize ediliyor, otomasyona geçiliyor, bunun için de Almanya'ya hem finansal hem de teknik destek sağlıyor gibi gözüküyor. Görüntü bu dışarıdan baktığınızda ama biraz içine girdiğinizde tablo çok farklı."
Anlaşma çerçevesinde birtakım şartlar olduğunu dile getiren Canikli, "Anlaşma çerçevesinde proje yürütülüyor. Bu proje çerçevesinde Türkiye'ye gelecek uzmanların tüm masrafları bu projeden ödeniyor. Yani bu proje çerçevesinde Türkiye'nin Almanya'dan aldığı kredi çerçevesinde ödeniyor. Bir faiz oranı var. Bu faiz oranına ilave olarak bu proje kapsamında bize eğitim veren uzmanlar, Almanlar dahil olmak üzere gelenlerin tamamının bütün masrafları, harcırahlarının tamamı projeden finanse ediliyor fakat ilginç olan bu uzmanlara inanılmaz ücret veriyorlar." dedi.
Canikli, uzmanların ne zaman geleceği ve kaç uzmanın görevlendirileceği, onlara ne kadar ücret verileceğinin de Alman tarafınca belirlendiğini anlatarak, "Bu kadarla yetinmiyor, daha da vahimi proje kapsamında alınacak olan bütün bilgisayarlar Almanya'dan alınacak. Şartlardan birisi de bu. Marka da belirtiliyor. Bütün bilgisayarların Siemens marka olması isteniyor. Tabii proje Gelir İdaresinin otomasyonu projesi. Orada binlerce bilgisayar alınıyor." dedi.
"Yüzde 50'ye varan faiz oranlarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz"
Bilgisayar fiyatlarının piyasadaki bilgisayar fiyatlarının 3 katı olduğunu belirten Canikli, şunları kaydetti:
"Seçme şansımız yok. O markayı o bedelle, fiyatla almamız gerekiyor. 3 katı. O zaman bir hesaplama yapmıştık. Bütün bu gereksiz yüklerle hesap edildiğinde o verilen kredinin bize faiz maliyeti yüzde 50. Bu tam bir soygun aslında. Türkiye'nin kaynaklarının buralara aktarılması anlamına geliyor. İşin daha da vahimi bu şekilde binlerce sözleşme var farklı kurumlar tarafından yapılmış, hem Alman kuruluşuyla hem de diğer ülkelerin benzer kuruluşlarıyla. Bu anlaşmaları yapan üniversitelerden tutun da belediyelere kadar Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı anlaşmaları bu şekilde ve bu yolla her yıl milyarlarca kaynak yurt dışına aktarılıyor."
Canikli, faiz oranının yüzde 2 ile yüzde 3 gibi gözüktüğünü ifade ederek, "Masumane gibi gözüküyor ama biraz perdeyi araladığınızda dosyayı açıp, biraz detaya indiğinizde yüzde 50'ye varan faiz oranlarıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Türkiye uzun yıllar boyunca bu yolla gerçek anlamda sömürü ile karşı karşıya kaldı, muhatap oldu. 2002 yılında göreve geldiğimizde ilk yasakladığımız şeylerden birisi bu oldu. Hiçbir kamu kurumu Hazinenin onayı olmadan uluslararası kuruluşlardan kredi alamayacak, kredi sözleşmesi yapmayacak. Uygulamayı kaldırdık." değerlendirmesinde bulundu.
"En önemli sömürü yöntemlerinden bir tanesi de bütçe uygulamaları"
Canikli, en önemli sömürü yöntemlerinden bir tanesinin de bütçe uygulamaları yoluyla olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"2002 bütçesine baktığınız zaman toplam bütçe harcama rakamını yüz olarak kabul edelim. 43 lirası bütün harcamaların yüzde 43'ü faiz harcaması olarak aktarılıyor. Faiz ödemesine gidiyor. Geriye kalan 57 lira da yüzde 57 lirası bütçenin 80 milyonun ihtiyaçlarına aktarılıyor. 43 lirayı elde eden yani 2002 rakamlarıyla 119 liralık bütçe büyüklüğünün, yüzde 43'ünün aktarıldığı toplam kişi sayısı da 200 bin civarında. 200 bin kişiye 119 lira aktarılıyor, 80 milyon kişinin ihtiyaçları için de 57 lira aktarılıyor. Tablo bu."
Canikli, 1980'li yılların ortalarından itibaren bütçe içerisinde faize ödenen rakamın oran olarak sürekli arttığını kaydederek, şöyle devam etti:
"Sadece 1997 yılı hariç. Yani rahmetli Erbakan'ın başbakan olduğu o yıl hariç, o yıl bir miktar aşağı düşmüş oran ama o yıl hariç kesintisiz bir şekilde yukarı yönlü bir trend var. Sürekli artıyor. 1986 o yıllarda yüzde 9-10 ile başlamış, arta arta en son biz devraldığımızda yüzde 43'e kadar çıkmış ve artış devam ediyor. 97 yılı hariç. Bu kadar rakamı elde eden de 200 bin kişi. 100 milyar liranın 43 bin lirası 200 bin kişiye aktarılıyor, geriye kalan 57 milyar lirası da bütün devletin bu ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak için aktarılıyor."
Canikli, devlete borç verenlerin de sınırlı sayıda olduğunu ifade ederek, bunların içerisinde yerli ve yabancıların olduğunu belirtti.
Canikli, şöyle konuştu:
"Vücudu burada, kalbi dışarıda olanlar, dışarısı için atan yerli yabancılar da var. Büyük çoğunluğu da onlar. Parayı bunlar elde ediyor. Ülkenin tüm kaynakları neredeyse bunlara aktarılıyor. Zenginlere, para babalarına, ağalara aktarılıyor ve bunların önemli bir bölümü de yurt dışında yaşıyor. Tablo bu. Şu soyguna bakın. 2002'de devraldığımız bu bütçe yapısı, aynen kalmış olsaydı bugün itibarıyla bozulmamış ve iyileşmemiş olsaydı, 2017 bütçesinden 150 milyar lira daha fazla faize aktarılacaktı. Yani bununla Trabzon'a aşağı yukarı 0'dan 170-180 havalimanı yapılabilir bir yılda. İnanılmaz bir rakam."
Bugün bu paranın 2017 bütçesinde onlara aktarılmadığını vurgulayan Canikli, "43 olan o rakam şu anda 9'a düşmüş durumda. İçerideki kavganın da dışarıdaki kavganın da nedeni bu. Bu kaynaklar kime aktarılacak kavgasıdır, bu para kime hizmet edecek. O kaynakları aktarmak durumunda olan hükümet kime hizmet edeceğinin kavgasıdır." dedi.
"Demek ki o hükümetler faizcileri seviyorlar"
Canikli, "2002 ve öncesi görevde olanlar kime hizmet ediyordu? "sorusunu yönelterek, şunları kaydetti:
"Kimi seviyorsa iktidar ona hizmet eder. Kimi sevdiğini nasıl anlarız. Lafın bir önemi yok. İstediğiniz kadar konuşun. Lafın önemi yok, ne yaptığınız önemli. Hükümetler nasıl düşüncelerini ortaya koyar. Bütçe harcamaları yoluyla.
Yönetmek harcamak demektir. Siz yönetirken, harcarken bir hükümet o kaynakları nereye aktarıyorsa orayı seviyordur. Hangi kesimi seviyorsa oraya aktarıyordur. Çiftçiyi seviyorsa oraya aktarıyordur, üreticiyi seviyorsa ona, memuru, işçiyi seviyorsa ona, fakiri fukarayı seviyorsa oraya aktarıyordur. 2002 ve öncesi bütçelerine bakıyorsunuz, önemli bir kalem çiftçiye değil, üreticiye değil, faizciye aktarılıyor. Bunun anlamı nedir? Demek ki o hükümetler faizcileri, para babalarını, zenginleri seviyorlar ama iktidara gelmeden önce oyu vatandaştan almak için 'vatandaşa hizmet edeceğim' diye yola çıkıyor, iktidara geldikten sonra başkalarına hizmet ediyor. Hizmetin ölçüsü de bu. Şu anda yaşadığımız kavga da bu aslında."